Yiğit'in Günlüğü

Yiğit ve annesinin hayatından kısa kısa..

Aralık sonu

Aralık 25, 2010

Aralık 2010 boyunca sadece bir defa kar yağdı. Kayıtlara düşelim bunu. Son bir haftada ise kar yağacak gibi değil. Bu karın hemen arkasından dışarıdaydık. Kartopu oynadık, kardan adam yaptık, arabaların üzerinden karları temizledik. Yiğit önce çok ilgilenmedi ama sonra 'kaaar, kaaar' diye sevdiğini anlattı. Sadece 2-3 gün süren kar sonrasında hava yeniden yumuşadı. Bize de karlı birkaç fotoğraf anı olarak kaldı.
Bu hafta başında Yiğit oğlum hastalandı. Çok fazla hasta olmayan bir çocuk için günlerdir devam eden nezle, burun akıntısı, kuru öksürük devam ederken bir de üzerine ağızda aft eklendi. Bu aft yüzünden Yiğit yemeden içmeden kesildi.  Neredeyse sadece süt ve sıvılarla beslendi. Çok sevdiği elma ve armutu bile dudağı acıyor diye yemedi. Bugün daha iyi şükür. 'Nasılsın oğlum?' diye sorduğum zaman dudağını göstererek 'iyi' diyor. Bu ağızdaki yara konusu çok önemli. Bağışıklık sisteminin düşmesi demek oluyor. Ben de bu tip sorunlarda hemen B vitamini takviyesi yaparım. Yine de doktora sormadan fazla bir şey vermek istemedim. Yetişkinlerde kullanılan K...A. merhem içeriğindeki kortizon dolayısı ile dikkatli kullanılması gereken bir ürün. Çocuklarda bildiğim kadarıyla fazla bir seçenek yok.
Şimdilik yeni yıldan beklentilerimi düşünmek ve toparlamakla meşgulüm. Herkes için hayattan ne beklediğini bilmek çok önemli. Bunun ne kadarını gerçekleştirdim bilemiyorum. Ama her yeni yıl için olduğu gibi bu yıldan da öncelikle sağlık istiyorum. Sağlık olmadan hiçbir şey olmuyor. Yeni yılın son günlerine mini yılbaşı ağacımız ve kar beklentimizle giriyoruz!

Boya

Aralık 11, 2010

Uzun zaman geçti resim yapmayalı. Doğrusu resimle seyirci olmak dışında fazla ilgim yoktur. Annem çok uğraştı kardeşimle benim resim yapmamız için ama bende yetenek yok işte. En son ilkokul-ortaokul civarında uğraştığım resimleri ve annemin bana yardım ettiğini hatırlarım. O günlerden hafızamda kalan pastel boya markası ise Monami. Bizim de monami marka pastel boyalarımız da vardı. Ben ısrarla kağıtlara boya yapmaya çalışırken, kardeşim ise duvar, kapı, masa gibi her yeri boyardı. Daha sonra silinebilir olması önemliydi, aynı zamanda zararlı kimyasal maddeler içermemesi.. 
Yiğit oğlum ise uzun zamandan beri boyalarla birlikte. Pastel boya, kuru kalem, sulu boya ve parmak boyası devamlı kullandığımız ürünler. Önce parmak boyası ile başladık, şimdi genelde pastel ve sulu boya ile devam ediyoruz. Yiğit bazen boya kitaplarını, bazen boş kağıtları ama en çok duvarları, parkeleri ve aynaları boyamayı seviyor. Evin her yeri boya oldu desem doğrudur. Neyse ki temizlemek mümkün. Çocuklar için yaratıcılık, hayal gücü ve ince motor kabiliyetlerini geliştirici yeri olan boyama bizim için önemli bir faaliyet.
Not. Bu yazı Yiğit'in halasından gelen Monami pastel boyaların ve posta kutuma gelen Monami tanıtım mailinin denk gelmesi üzerine yazılmıştır. Monami pastel boyaların yanında kuru boyalar da satılmaya başlanacakmış. Yeni yılda çocuklar için en güzel hediye seçeneklerinden biri de bence boyalar.
Not2 . Yukardaki 2. resim Yiğit boya çalışmaları yaparken, Hacettepe FTR bölümünde çekilmiştir. 

32 aylık

Aralık 06, 2010

33 aylık oldu neredeyse bizim oğlan. Güya ben bir zamanlar şu ay şu kadar kilo, boyu bu kadar diye bir bir yazardım. Ne zamandır bu rakamları fazla detaylı takip etmemeye başladım. En son 2.5 yaş muayenesinde ' hımm biraz kilo kaybetmiş' demişti doktor oysa ki. Sonra tahminen 1 ay sonra baktığımda yeniden kilo aldığını gördüm ve fazla sorun yapmadım. Bir de demir şurubu meselesi var. Bir süredir veriyorum ama resmen kabızlık yapıyor. Bu arada genel kontrol için kan verdik ama ne kadar zor oldu Yarabbim! Çocuklardan kan almayı bilen sevimli hemşireler olsa her yerde. Bu iş böylesine zor olmasa keşke. Kan verirken ben talasemi taşıyıcılığı için ekstra test istedim. İstemez olaydım! o iki damla kanı almak öylesine zordu ki :-( Ben talasemi taşıyıcısı olduğum için oğlum da % 50 ihtimalle taşıyıcı olabilir.
Kasım 2010 diğer yıllardan farklı olarak son derece güneşli geçtiği için bizim de vaktimiz güneşi takip etmekle geçti. Bahçedeki kuru yaprakları topladık , kestane pişirdik, nar yedik. Yiğit ayvayı ve narı çok sevdi, ayva ve kabak tatlısından ise hoşlanmadı. Genel olarak tatlılarla arası yok. Sadece ve sadece çikolata olsun, başka tatlı olmasa da olur ! Bayramdan kalma çikolata alışkanlığını sürdürmek istedi, ama ben sınırladım. Bıraksam tüm öğünlerde çikolata yer, hiç bıkmadan hem de! Bir de mantıyı geç keşfetti, ama bayıldı :-)

Geçtiğimiz günlerde anaokulu aramalarım ise devam etti. 3 yaşını doldurmadan kreşi - en azından şimdilik - düşünmüyoruz. Çankaya/Yıldız/Oran civarında tam olarak 10 (on!) yuva gezdim. Hepsinin kendine göre farklı eğitimi ve yöneticileri var. Gördüklerim ve gezdiklerim neredeyse bir cilt olacak ama sonunda karar verebildim. 2 yer var şimdilik düşündüğüm. Gerçekten şimdiden yuva konusunda bu kadar zor karar verebiliyorsam, yarın okul konusunda ne yapacağımızı ise hiç bilemiyorum!

Kasım ve güneş

Kasım 01, 2010

Kasım ayındaki son güneşli günleri değerlendirmek ne güzel. Yıldız, Oran, Çankaya civarlarındaki parkları keşfetmek lazım. Bu park Yıldız- Sancak Mahallesi civarında. Oldukça geniş. Bisiklete binmek için ideal. Çocuklar için de güzel bir oyun parkı yapılmış . Güneşli günlerde sandviç veya kekimizi alıyoruz yanımıza, hop parktayız. Geziyoruz, dolaşıyoruz, yiyoruz içiyoruz.
Fiziksel olarak aktif olmak lazım, evde fazla vakit geçirmek iyi değil. (Kendime söylüyorum bunları) Hava soğuk da olsa mutlaka dışarı çıkmak, evi havalandırmak önemli. Kışı yavaş yavaş karşılamaya hazırlanıyoruz. Bu aralar kasımpatı da benim gözde çiçeğim. Nerede olursak olalım kasımpatı arıyor gözlerim. Sanki çiçekler bana soğuk günlerin güzel yanları da olduğunu gösteriyor. Hayatta her şeyin güzel yanlarını da görmek lazım..
Yiğit ile ilgili notlarım arasına 2.5 yaştan itibaren uyku problemi başladığını yazmam lazım. Son bir kaç aydır gece uykuları kesintili hale geldi. Geceleri bazen 1-2 defa, bazen de defalarca uyanıyor. Bazen yanımıza alıyorum, bazen yanında oturup elini tutuyorum, bazen süt içiyor, bazen su içiyor. Ama bu neredeyse her gece tekrar ediyor.Bu yaşına kadar genelde sorunsuzca uyuyan çocuk defalarca uyanıyor. Neden bilmiyorum, ne yapsam artık onu da bilmiyorum. Belki de geçici bir uyanma sorunudur, geçer diye bekliyorum.
Not. Yiğit ilk defa bir markette net bir şekilde 'Anne balık al ' dedi!!! Balıkların yanına gitti, eliyle gösterdi ve ben anlamaz bir şekilde bakınırken ' al' dedi, sonra ' balık al' dedi !. Balık seven bir çocuğum olmasına çok sevindim, çoook !

l'autunno

Ekim 16, 2010

Eskiden ben mevsimlerin çok farkında değilmişim galiba. Ya da biz çocukken mevsimler tam olması gerektiği gibiydi. Kışları çok kar yağar, yazın deniz kenarında güneşin ve denizin tadı çıkarırdık. Mevsimler mi değişti yoksa biz mi değiştik bilemiyorum. Yazın artık çok sıcak, kışları da ayaz ama kar yok. İlkbahar ve sonbahar neredeyse yok gibi. Ekim ayının tam ortasındayız. 2010 yılının Ekim ayı çok da uzun. Tam 5 cuma, 5 cumartesi ve 5 pazar günü var. Muhteşem! Peki biz bu güzel günleri nasıl değerlendiriyoruz? O kadar çok yağmur yağıyor ki, yağmurdan nasıl kaçsak diye teoriler üretmekle geçiriyoruz. Günün yarısı hava karanlık. Bir zaman önce gittiğim bir İskandinav ülkesinde nasıl uzun saatler karanlıkta yaşadıklarına hayret etmiştim. Geceleri genelde içiyorlar, erkenden yatıp erkenden kalkıyorlardı. Evlerin içi devamlı aydınlatılıyordu. Güneş azıcık göründüğü zaman kendilerini parklara atıyorlardı. Sanıyorum böyle giderse biz de güneşe hasret kalacağız.
Mevsimler geçerken ,Yiğit oğlum ise büyümekle çok meşgul. Yağmur sonrası çıkan salyangozlarla ve bahçedeki kedilerle meşgul. Yeni oyuncaklar, yeni yerler ve yeni insanlar son derece merak uyandırıyor onda. Çok merhametli ve duygusal bir çocuk. Fiziksel olarak biraz düşük, zihinsel olarak son derece yüksek bir kapasiteye sahip olduğunu gözlemliyorum. Arabalara karşı müthiş bir ilgisi var. Uzaktan kumandalı, sürtmeli, akülü her türlü araba ilgi alanı içinde. Evden elinde bir arabayla çıkıyor ve onu yanında taşıyor.
Mevsimler yanımızdan geçip giderken ben de farklı ruh haline bürünüyorum. Bir gün açık, bir gün kapalı! Güneşli yaz günlerinin hayaliyle sonbahara merhaba diyorum...   

Yiğit 2.5 yaşında

Eylül 14, 2010

Bazen hafızam yanıltır beni. Hatırlamak istemediklerimi hatırlayamam. Bir köşeye kaldırıveririm, orada kalır, unutulur gider. Özellikle bu yönümü geliştirdiğimi düşünürüm bazen. Bazı önemsiz şeyler zamanla unutuldu gitti. 
Benim bir tanecik Yiğit oğlum adına bu blogu yazarken de hep hatırlayayım istiyorum. Nerede ne yapıyordu, ne zaman neler demişti. Bazen inanamıyorum zamanın bu kadar hızlı geçtiğine. Bu minik dev adam, sadece 30 aylık. Şimdiden kendine özgü alışkanlıkları, özellikleri olan bir minik adam o.
Ben kendimi öyle iyi böyle mükemmel bir anne olarak görmedim hiç. Hele süt verme konusu da erkenden bitince hep bir şeyler eksik kaldı gibi hissettim. Yiğit doğmadan önce çok daha sinirli, takıntılı biri iken şimdi daha yumuşak biri oldum. Yine de arada geliyorlar ama hemen gidiveriyorlar:-) Son zamanlarda şu şöyle demiş burası böyleymiş filan fazla takmayan bir anne oldum çıktım. Yüksek lisansımı yaparken okuduğum kadar olmasa da çok kitap okudum, çok araştırdım. Bir dergi yetmedi iki dergiye abone oldum. Yabancı basında çocuk gelişimi ile yazıları takip ettim. Çok okumak çok bilmek değilmiş bazen , onu da öğrendim.  
Kimse beni bilmez ve anlamazken ben kendimi daha çok anlar ve bilir oldum. Onlar öyle sandılar ve yanıldılar. Bir çocuk yetiştirmek dünyanın en önemli işlerinden biriymiş öğrendim. Bazı kişileri takdir ederken, bazı kişileri de eleştirdim.Ama en çok kendimi eleştirdim ben. Anne kadar babanın da çocuk için ne kadar önemli olduğunu gördüm. Mutlu huzurlu bir ev hayatı demek mutlu bir çocuk yetiştirmenin ön şartıymış gerçekten de.
Kendi doğrularında ısrar edenlerden olmadım. Her anne-baba-çocuk ilişkisi kendine özel. Kendi doğruları var. Zor bir insan olduğumu düşünürüm ben ama yine de 30 ay içerisinde oldukça değiştim. Yiğit oğlum uyudukça, yedikçe huzurlu oldum. O mutlu oldukça ben de mutlu oldum. Daha fazla ne yapabilirim diye düşündüm. Hayatın her renginin hayata farklı bir anlam kattığını gördüm.
Sevgili minik adam, iyi ki doğmuşun, iyi ki bizim hayatımıza katıldın ! Seni çok seviyoruz ...

güle güle

Eylül 07, 2010

Küçük Nehir'i annesinin yazdığı blogu ile tanıdım. Uzun zamandır hastalıkla mücadelesini takip ediyordum. Maalesef minik Nehir artık aramızda değil. Çok çok üzgünüm. Böyle bir durumda söyleyecek kelime bulmak çok zor. Minik meleğe Allah'tan rahmet, ailesine de sabır diliyorum. Minik meleğin yeri cennet olsun. 

yaz geçer

Eylül 03, 2010

Zaman aslında göreceli bir kavram. Bir bakmışım ki hemen geçivermiş, bir bakmışım ki zaman geçmek bilmemiş. Hamilelik çok uzun zaman gibi gelmişti ama daha 40 haftayı dolduramadan bitmiş, ben de aa nasıl yani ben daha hazır değilim derken bulmuştum kendimi. Yaz zamanı da benim için göz açıp kapatıncaya kadar geçen bir süre. Nisan- mayıs arasında mutlu olur, eylüle girerken kendimi üzülürken bulurum. Bu yaz da bence çok kısa sürede geçti gitti. Ankara'da haziran sonuna kadar yağmur altındayken, uzun Bodrum günleri bana çok kısa geldi. Kitap-dergi okumaya, yüzmeye, uyumaya da bol vaktim oldu. Normal yediğim halde zayıfladım. Hatta seneler sonra hamama bile gittim! Kendimi yine ben bu Ankara'da ne yapıyorum, buranın havasına dayanamıyorum diye sorgularken buldum. Öylesine doğal, öylesine basit, öylesine deniz dolu günlerden sonra burada olmak bunaltıyor bazen.
Yiğit oğlum tam bir su kuşu oldu Bodrum Torba'da. Bıraksak tüm günü denizde geçirebilirdi herhalde. Geçen sene denediğimiz şeylerin hepsini bırakıp kolluklarla yüzdük. İlk başlarda elimle destek veriyordum ama sonradan tamamen bıraktım. Sol elini daha az kullansa da yine de yüzme konusunda oldukça ilerledi. Deniz kenarında oynadık, yüzdük, taşları denize attık, defalarca duşa girdik çıktık  Çoğunlukla şemsiye altında ve şapka ile oturduk. Öğlen saatleri yemek ve uyku ile geçti zaten. Öğleden sonra ise yürüyüş yaptık. Sahilde simitçi, mısırcı, bademci amcaların peşinde koştuk. Yiğit oğlumun bu seneki en önemli keşfi ise dondurma oldu! Dondurmayı o kadar çok sevdi ki her yerde dondurma arar oldu. Eve geldik ama dondurma sevdası hiç azalmadı, tüm hızıyla devam ediyor. Ben de dondurma makinesi mi alsam ne yapsam diye düşünüyorum :-)

kısa kısa

Temmuz 13, 2010

Bodrum Torba'dayız. Anneanne ve dedeyle birlikteyiz. Genel olarak toz duman altında kalmış, yol yapım çalışmaları devam eden bir yerdeyiz. İlk hareketli geçen günlerin  sonunda Yiğit oğlum ateşlendi. Yaklaşık 48 saat süreyle devamlı olarak ateşi düşürmeye çalıştık. Ateş 38-38.5 arasında devam etti ve birden düştü. Bir gün sonra yüz, kollar, bacaklar, sırt ve boyunda hafif pembe lekeler ortaya çıktı. Doktoru ile devam eden görüşmelerimizde viral bir enfeksiyon olduğuna karar verildi. Sevgili Banu'nun kızı Mira'nın da benzer bir hastalık geçirdiğini  hatırladım.( altıncı hastalık ) Banu ile konuştuk. Tüm belirtiler aynıydı. Hepsi bir hafta sürdü. Ateş düştü, döküntüler kayboldu. Şimdi daha iyi çok şükür. Tatile ve denize devam ediyoruz.
  • Denizde diğer her şeyi bıraktık, kolluklarla yüzmeye başladık. Yiğit kendini denize atmaya bayılıyor.
  • Uzun öğlen uykuları geri geldi. Yorulunca ne güzel uyuyormuş!
  • Bezi çıkarma çalışmalarımız devam ediyor. Henüz yolun başındayız.
  • Hastalık sırasında fazla birşey yemeyen Yiğit oğluma anneanne sağolsun muhteşem yemekler yapıyor.                             
  • Resimleri yükleyemedim. En kısa zamanda yeni yazılar ve fotoğraflarla buradayız!

Yiğit 27 aylık

Haziran 18, 2010

Zaman geçti buraya yazmayalı. Aslında haftalık olarak yazmak ve güncellemek istiyorum. Yine de her zaman olmuyor. Hayatta insanın istekleri ve gerçekleştirdikleri şeklinde iki farklı yer olmalı. Bu ikisini birlikte devam ettirebilmek önemli. Hayatta, sağlıklı ve mutlu olmak önemli aslında. Gerisi hikaye. 
Bizim haziran ayımızın hikayesi hızlı başladı, son zamanlarda benim hasta olmamla yavaşladı. Haziran ayı devamlı yağmurlu ve hatta dolu ile birlikte geçti. Ne olduğumuzu şaşırdık. Bir saat içinde günlük güneşlik hava birden bozdu, fırtınayla birlikte etrafı seller aldı götürdü. Bir tişört, bir mont, bir yağmurluk arasında geçirdik günleri. Ben kendime daha az dikkat edebildim, sonunda ateşimi 39.4 olarak gördük. Kendimi acilde buldum. Şimdi daha iyiyim ama ilaç almak zorunda kaldım. Hiç sevmem bu ilaç işlerini. Seneler önce sarılık geçirip hastanede serumla yatıp baygın düştüğüm zamandan bu yana ilaçla fazla işim olmamıştı. Artık mecbur kaldım. Şimdi iyiyim çok şükür.
Yiğit oğlum 27 aylık oldu. Mayıs ve haziran aylarının belirsiz havası onu da şaşırttı. Bir tişört ile dolaşırken yağan yağmura bir anlam veremedi. İki pazar önce yağan (deli) doluya arabada yakalandık. Yiğit arabada uyuduğu için ceviz gibi yağan doluyu görmedi. Bir önceki pazar günü ise Hamamönünde sabah kahvaltısındaydık. Yine yağmur altında kaldık. Öyle böyle derken haziranın sonuna geldik bile. Ankara Kalesi Festivaline az da olsa katılabildik. Eş dost gezmeleri yaptık . Yiğit oğlum kendisine hediye olarak gelen akülü kocaman arabayı çok sevdi. Arabayı koyacak yer yok ama olsun, Yiğit çok mutlu oldu. Bizim minyatür evimizin en iyi yanı kocaman bir bahçesi olması. Ağaçlardan erik yedik. Yiğit minik bisikletine bindi, kovalarla kum taşıdı, boşalttı. 
Ben de arada anaokullarına bakınıyorum. Oradaki çocukların arasında Yiğit bana o kadar küçük geliyor ki yine ve yeniden vazgeçiyorum. Bakalım artık seneye düşünelim diyorum. Aslında orada da çok mutlu olabilir, biliyorum.

günler geçer

Mayıs 20, 2010


Bir süredir ay gelişimi hakkında yazmadığımı fark ettim. Aslında 0-1 yaş arasında çok hızlı, daha sonra daha yavaş gidiyor galiba bu gelişme çizgileri. Önce süt, mama, biberon, katı gıdalar, emekleme(me),yürüme derken şimdi de konuşma ile ilgili gelişmeleri bekler durumdayım. Evet, hiç bir çocuğun diğerine benzemediğini, kimse ile karşılaştırma yapılmaması gerektiğini bildiğim halde yine de yapmadan duramıyorum. Elimde değil işte. Son birkaç aydır gelişme hakkında aklıma gelenler neler diye düşündüm. Çok fazla değişiklik yok aslında.
  • Havalar ısındığından beri dışardayız. Sabahtan veya öğleden sonra devamlı geziyoruz. Park, bahçe, ev, mangal partisi, hıdrellez şenliği derken Ankara içi - dışı gezme hızla devam etmekte.
  • Mayıs ayında çok fazla fotoğraf çekemedim. Kardeşimin alıp gönderdiği yeni makine ile daha iyi fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Şu photoshop denen program konusunda daha iyi olabilmek istiyorum.
  • Son bir kaç aydır Hacettepe Üniversitesi FTR bölümünde Yiğit için fizik tedaviye gidiyoruz. Özellikle şu anda sol kolunu daha iyi çalıştırabilmek için 'İş ve Uğraşı Terapisi' bölümündeyiz (Occupational therapy). Pilates topu, oyun hamuru, parmak boyası gibi çeşitli aktivitelerle Yiğit'in sol elindeki hareketi artırmak, performansını iyileştirmek ve sol elini de günlük hayatta normal olarak kullanmasına çalışıyoruz. Bölümdeki tüm hoca, fizyoterapist ve stajyerler çok iyiler. Yiğit nerdeyse bölümün maskotu şeklinde. Haftada iki gün sabahtan çalışmaya gidiyoruz.
  • Yiğit ' in konuşmasında hızlanma olacak gibi. Halen sınırlı kelimeler duyuyoruz. Bugünlerde al-ver-gel-git- bu-şu- bir gibi kelimeler gözdemiz. 
  • Yemek ve uyku konusunda çok farklılık yok. Bir gece kesintisiz uyku, bir gece 2-3 defa uyanma. Bir gün iyi yerken diğer gün sadece sütle yetinmek istiyor. Yaz mevsiminin favorileri erik, çilek ve mutlaka karpuz!

Mayısın Ortası

Mayıs 15, 2010

Kendimi bildim bileli mayıs-haziran aylarını severim. Hava güzeldir, etraf yeşillenir, çiçekler ve ağaçlar birden kendini göstermeye başlar. Çocukluğumdan beri bana uzun uzun anlatılsa da hangi ağaç hangisidir bilmem. Toprakla çiçeklerle hep uzaktan uzağa ilişkim olmuştur. Apartman çocuğuyum ama yine de benim çocukluğumun büyük kısmının geçtiği Ankara Ayrancı semtinde her yer bahçeydi. Apartmanın arkası da yanı da doğal oyun yerimizdi. Yazları kardeşimle birlikte arka bahçeden eve gelmek bilmezdik. Yine de ben evde kitap okumayı da her zaman tercih ederdim.
Yiğit ile birlikte algılarımda değişiklikler oldu sanırım. Geçen sene değil ama bu sene dışardan eve girmek bilmiyoruz. Mayıs ayı bize baharı da getirdi. Halen tanımadığım ağaçları ben de Yiğit ile birlikte öğrenmeye başladım. Şimdi oturduğumuz sitenin bahçesinde erik, dut, kayısı gibi ağaçlar var. Biz de bahçede kedi kovalıyor, bisiklete biniyoruz. Dalından erik kopartıp yiyen Yiğit bunun keyfine varsın istiyorum. Benim gibi değil ama babası  ve dayısı gibi doğayı sevsin, ağaçları tanısın isterim. Güzelim bahar ve yaz günlerinin keyfi bozkırda bile olsa güzel!

gözlemler

Mayıs 08, 2010

Sevgili Arda totisinin annesi bana pas atmış. Hani şu pas-mim-ebe-sobe işlerine yavaştan yetişmeye çalışıyorum. Artık neresinden yakalarsam iyidir şeklinde düşünüyorum. Kişisel gözlemlerimi yazayım . Toplam 25 aylık annelik tecrübem var. Bunlar kişisel gözlemlerim olup her anneye ve çocuğa göre farklılıklar gösterir, herkes kendi çocuğu için en iyisini bilir :-)
  • Ben uyku ve yemek saatleri konusunda takıntılıyım. Yiğit doğumdan sonra hastanede kuvözde kalmış ve eve döndükten sonra 3 saatlik ara ile beslenmişti. Daha sonra ben de uzun zaman aynı düzeni devam ettirdim. Yemek saati ve uyku saati düzenli olunca huysuzluklar da azalıyor diye düşünüyorum. 25 aylık Yiğit halen öğlen 1.5-2 saat arasında uyuyor, saat 17.00 gibi ikindi kahvaltısını yapıyor ve en geç 22.00 gibi uyuyor. Tabii ki  bazen saatlerde kaymalar oluyor ama genel düzen böyle.
  • Bazı anneler çok rahat, bazıları da temkinli. Ben sanırım pimpirikli anneler gurubuna giriyorum. Annesi rahat olan çocukların da rahat olduklarını düşünmüyorum. Genetik gelen karakter bence sonradan fazla değişmiyor. Tracy Hogg ablaya göre Yiğit oğlum genelde melek veya kitap bebek grubuna giriyor. Yani ben pimpirikli olsam da olmasam da oğlumun huyları pek bana benzemiyor.
  • Erkek çocukların top-araba-bisiklet oynamaya merakları sanırım doğuştan geliyor. Ben sonradan oluştuğunu zannederdim ama öyle değilmiş, bizzat gördüm.
  • Evde huzur demek, huzurlu çocuk demekmiş öğrendim. Anne ve baba ne kadar sakin ve huzurlu olurlarsa çocuk da öyle oluyor. Evde sakin ve rahat bir hayat olmalı, kavgaları çocuk yokken yapmalı!
  • Annelik içgüdüsü diye bir şey varmış gerçekten. Kendi çocuğu ile ilgili en iyi gözlemleri de annesi yapıyor. Eş-dost-akraba da önemli katkılarda bulunuyorlar ama son karar noktası anne. İnsan anne olunca annesinin değerini daha iyi anlıyor cidden.
  • Doğumdan sonra oluşan boy-kilo takıntıları zaman geçtikçe başka takıntılara dönüşüyor. Annelik demek her zaman merak etmek, huzursuz olmak, araştırmak demekmiş, bunu öğrendim. Arda'nın annesi de çok haklı, annelik hem güzel  hem de çok zor.
NOT.Hepimizin anneler günü inşallah hep beraber sevdiklerimizle birlikte geçsin.. Nehir ve annesini takip ediyorsanız, onlara da en iyi dileklerimizi buradan gönderelim. Minik Nehir'in sağlıkla ailesiyle birlikte olması en büyük arzum. Biz buradan onlar için de sevgilerimizi gönderiyoruz. Daha çok yazmak istiyorum, yazamıyorum.

23 Nisan

Nisan 23, 2010

Uzun zaman oldu yazmayalı. Vakit yok mu desem, tembellik mi desem, son zamanlarda hastalıkla uğraştık mı desem, ne desem bilmem.O zaman bu zaman şimdi. 23 Nisan tam da yazma zamanı.Milli Egemenlik ve çocuk bayramı olmasının çok daha ötesinde anlamı var hepimiz için. Hem günün anlam ve önemine uygun olarak, şimdiye kadar   yapmadığım bir şeyi yaparak oğlumla birlikte fotoğrafımızı buraya ekleyeyim istedim. Burası Yiğit'in yeri, bu yüzden kendimle ilgili fazla resim olsun istemiyorum. Ben ayrıca yazıyorum ya zaten.
Son birkaç hafta önce benim sonra Yiğit'in hastalıkları ile, hastane, doktor ve ilaçlarla geçti. Halen de tam olarak geçmiş değil ama iyiyiz çok şükür. Böyle ufak tefek hastalıklar geçer gider. Zaman geçer, Yiğit 25 aylık olurken annenin yaşı da 30'ların sonuna doğru hızla ilerler. Her ne kadar fazla kelime duyamasak da, kendi isteklerini güzel bir şekilde ifade eden minik adam büyümeye devam eder. Bu arada bazı anaokulları gezilir, fazla abartılmış programlar,  aktiviteler görülür, bir süre daha evde birlikte olunmaya devam edilir. 
Anne evde olmak ve işe gitmek (gidememek!) ikilemi arasında bocalarken, bozkıra bahar gelir. Bırak ikilemi, etrafa bak dercesine morlar ve yeşiller çoğalır. Bozkır baharı insanı aldatır. Bir gün yağmur yağar, ertesi gün güneş açar. Bir saat önce güneş varken, bir saat sonra ortalığı seller alır. Pencereden dut ağacının tomurcuklanması hayretle izlenir. 
Biz 23 Nisanı en güzel şekilde karşılamak için yerimizi alacağız. Hem belki Ankara'da olan arkadaşlarla Küçük Hanımlar Küçük Beyler Tiyatro festivalinde bir yerlerde karşılaşırız, kim bilir ?

la primavera

Mart 25, 2010

Bazen ben bile inanamıyorum. Tam bir yıl önce yine doktor kontrolünde çektiğim fotoğrafa baktım. Neredeyse bebekmiş Yiğit oğlum. Şu anda artık o bir minik adam. Her ne kadar fazla kelime kullanmasa da istediklerini veya istemediklerini çok açık olarak ifade edebiliyor bizimki. 24. ay doktor kontrolüne gideceğimizi, doktor amcanın kendisini muayene edeceğini anlattım. Sabah arabadan inerken de şimdi hastaneye giriyoruz, muayene olup çıkacağız, tamam mı dedim. Tamam der gibi başını salladı. Doktorun kapısında anladı her şeyi ve içeri girmemek için direnmeye başladı. Sonra muayene olmak için soyunduk ve sessizce muayene oldu. Şimdi de sizin birlikte fotoğrafınızı çekmek istiyorum, olur mu oğlum dedim. Doktorun yanına gitti ve kendisini kucağına almasına izin verdi. Biz de mutlu mesut evimize döndük. Genel gelişim iyi, devam eden nezle ve burun akıntısının köpek dişlerinden olduğunu düşünüyoruz. 
Buraya kısaca notlarımı yazayım : boy 86.5 cm, kilo 11.350 gr. Toplam 14 dişi var.
Bahar günlerini genelde sokaklarda geçiriyoruz. Gün içi ortalama uyku saati halen 2 saat civarında. Park, bahçe, cafeler, 365, kampüs bahçesi geziyoruz. Yemek konusunda çok tutucu değil ama her yemeği de yemiyor. Makarna, pilav, tavuk ve köfte her zaman favori. Bugün sabah mayalı hamurla kurabiye yaptık. Yiğit paşam da bana yardımcı olarak tezgahın üzerinde hamur yoğurdu (!). Eline aldı, bastırdı, yuvarladı, kendine göre o da vişneli mini kurabiyeler yaptı. Sonra da birlikte fırına koyduk. Eh artık o da yakında kendi istediklerini yapar.
Bugünlerde ruh halim değişken. Bahar yorgunluğudur diyorum , geçiyorum. Kilo vermem durdu şimdilik. Listelerime ne kadar dikkat etmeye çalışsam da fazla başarılı olamıyorum. Hipoglisemi diyorum, kendimi haklı çıkarabilmek istiyorum. Bahar zamanı geldi canım azıcık rahatlayayım diyorum, ama unutmadan kendime yazın gelmek üzere olduğunu da hatırlatıyorum. Her zaman insan kendine dikkat etmeli değil mi?

not. ben yazı yazmakta çok geç kaldım ama siz de nurturia ile tanıştınız değil mi? bugünlerde anneler neredeyse tüm yazışmalarını oradan yapıyorlar. siz de deneyin, günceli takip edin!

Yiğit 2 yaşında

Mart 12, 2010

13 Mart 2008 Perşembe sabahı saat 08.20 itibarıyla Yiğit oğlumuz dünyaya merhaba dedi. Bizim hikayemizin başlangıcı biraz farklı oldu. Başlangıçta yaşadığımız bazı sorunlar yüzünden biz geç kavuşabildik . Hani doğum sonrası bebeklerini hemen kucaklarına alabilen, hemen süt verebilen şanslı annelerden değilim ben. Yiğit oğlumla hastaneden eve döndükten sonra ne yapacağımı bilmez bir vaziyette kalakaldım desem en doğrusu olur. Doğum ağırlığı düşük olduğu için farklı sorunlar yaşayan Yiğit oğlum, kendi adını kendisi seçti. Benim ve babasının aklımızda olan farklı isimler uçtu gitti, geriye bir tek kendisine uygun olan ' Yiğit' ismi kaldı. 
Bazı zor zamanlar da geçirdik biz. Kilo alması için saatle besledik, saatle uyuttuk, babasıyla birlikte nöbet tuttuk. İlk 6 ay geçtikten sonra doktorun ' herşey normal gidiyor, rahatlayın ' demesiyle bile kendime gelemedim. Doğum sonrası değil ama daha sonraları depresyonlara girdim çıktım. Daha huzursuz bir tip oldum. 
Sonra geceleri uyuyan oğluma baktıkça bütün bunların hiç bir önemi kalmadı. Önce 1. yaş derken şimdi de 2. yaşına geldik. Ben artık daha tecrübeli bir anne olurken Yiğit bebeklikten çıktı, çocukluğa doğru koşar adım gitmeye başladı. Kendi istekleri, kendi tercihleri olan bir minik adam o artık. Tek isteğim sağlıklı, huzurlu ve mutlu olması. Nice nice 2 yıllara !

kar kış

Şubat 02, 2010

Karla ilk buluşma heyecanlı olmadı. Belki hafif nezle hali, belki de o günkü uykulu halinden dolayı kara ilgi duymadı. Oynayalım dedim ıııı-ııh dedi. Kartopu yapalım dedim ıı-ıııh dedi. Yürüyelim bari dedik, bahçede yürüdük. Eliyle dokunmak istemedi. Sadece yürürken ayakkabılarının altında gıcırdayan kara öylece baktı. Biz de yürüdük, dolaştık, etrafı seyrettik. 22 aylık Yiğit oğlan karla tanıştı. Geçen sene neden bilmem yine fazla ilgi göstermemişti. Sadece arabada veya camdan dışarıyı seyretmekle yetinmiştik. Hava tahminlerine göre önümüzdeki günlerde yeniden kar yağacakmış. O günlerde dışarda kardan adam yapalım istiyorum. Ben kar kış sevmesem de, oğlum sevsin isterim. Hatta ben beceremedim ama keşke dayısı ile birlikte kayağa gitseler :-)

Benden ve Yiğit oğlandan son haberler böyle. Biraz yazmaya ara veriyorum. Daha keyifli ,daha rahat ve sakin yazmak istiyorum.  Yazdıklarımı okuyanlar, yorum bırakanlar, ilgi gösterenler hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim! 

come stai oggi?

Ocak 26, 2010


Ben bugünlerde iyi değilim, Yiğit oğlan da iyi değil. İkimiz de hastayız. Nezle, hapşırık, hafif ateş hali günlerdir geçmedi. Hatta babası da hasta. Bizim hasta olmamız sorun değil ama Yiğit hasta olunca ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Yemek desen yemiyor. Taze meyva suları, sebze püresi, çorba derken denemediğimiz yiyecek kalmadı. Dışarısı ayaz olunca dışarı çıkmak da mümkün değil. Evde Yiğit ile tüm oyunları oynuyoruz. Bugünlerde favorimiz legolar, bisiklet ve resimdeki küpler. Yapıyoruz, bozuyoruz, yine yapıyoruz. Oyuncaklar, yap bozlar, kesme yapıştırma, boyama derken akşam oluyor. Evde son günlerde ikimizden başka kimse yok. Annem arada uğrayıp yemek yapıyor. O da olmasa ne yeriz hiç bilemiyorum. Anne olmak zor zanaat kardeş. Daha önce yıllarca çalışıp doğumla birlikte evde olan anne durumuna geçmek çok daha zor. Evde yemek, bulaşık, çamaşır, ütü (son zamanlarda yapamıyorum) temizlik ne bitiyor ne de tükeniyor. Benim çalışmam lazım, yoksa bu gidiş zor!
2010 yılından öncelikle sağlık, sonra mutluluk ve huzur ,sonra da bir ev diliyorum! Duy beni 2010 ! Senin çift rakamlı olduğuna güveniyorum :-)

Yiğit 22 aylık

Ocak 13, 2010



2009 yılı geçti gitti. Heyecanlar, mutluluklar, koşturmaca arasında bir bakmışım ki 2010 yılı bize merhaba demiş bile. Son birkaç yıldır olduğu gibi annemle babam hindi alıp bizi davet ettiler. Biz de Yiğit oğlan ile birlikte anneanne -dede evine salimen ulaştık. Bu sene bozkırda kar kış görünmediği için sanki aralık ayının sonu değil de bahara az kalmış gibiydi. Biz çocukken yine bu bozkır topraklara kar yağar, biz günler hatta haftalarca kar altında kalırdık. Bizim Yiğit oğlan doğru dürüst kar görmedi bile. Bu sene de ocak ayının ortasına geldik, dışarıda toprak üstü bol çamur. Geceleri sıfırın altına düştüğü bile pek olmadı.
Neyse, yılbaşı gecesi klasik yemeğimiz hindi fırın ve iç pilav idi. Ben de rus salatası ve tiramisu yapmıştım. Hep beraber yedik , içtik. İlerleyen saatlerde Yiğit'in yılbaşı hediyeleri geldi! Yiğit anneannesinden bir el örgüsü şapka, dedesinden ise İş Bankası yayınlarından iki kitap aldı. Özellikle şarkılı müzikli bir kitap olan Tavşan Peter ile Pofuduk Tavşancıklar çok ilgisini çekti. Her sayfada farklı bir müzik var. Halen gece yatmadan önce kitabın sayfalarını tek tek çevirerek müziklerini dinliyoruz. 2009 yılının son saatlerini Yiğit ile birlikte oynayarak geçirdik. Saat 22.00 gibi ise bizim oğlanın uyku saatini geçirmeden evimize geri döndük.
Artık 2 yaşımıza 2 ay kala Yiğit oğlum her şeyi anlar hale geldi. Banyoya gidelim mi dediğim zaman koşturarak banyoya gidiyor, soyunmaya çalışıyor. Akşam yatmadan önce dişlerimizi fırçalıyoruz. Her türlü müziği çok seviyor, müzikle birlikte oymaya başlıyoruz. Kullandığımız kelimeler halen çok fazla değil. Anne, ada(baba),gil (gel),al,ver ve bir en çok kullandıkları. Son zamanlarda başka kelimeler de var ama ne olduklarını ben henüz anlayamadım. Önümüzdeki aylarda bakalım ne gibi yeni sözcükler olacak?
Yemek ve uyku konusu konusunda tutarlı değiliz. Bir gece çok rahat uyuyan Yiğit oğlum, sonraki iki gece defalarca uyanıyor. Bazı günler iyi yemek yerken bazen sadece süt istiyor. Bir öyle bir böyle 2 yaşına doğru hızla ilerliyoruz. Bebeklikten çocukluğa derken o hızla ilerlerken ben onu küçük bebeğim olarak görmekten vazgeçemiyorum bir türlü.
2010 yılından hepimiz için öncelikle sağlık, huzur, mutluluk ve başarı istiyorum. Çift rakamlı yılları severim ben, bu yılın da öyle olacağını ümit ediyorum :-)
not. benim de abone olduğum Mother&Baby dergisi abone olanlara 'Ay ay bebeğiniz ' kitabını hediye ediyor. Ben çok beğendim, haberiniz olsun! 
not 2. sevgili blog arkadaşım Toprak ve annesi bize 'sunshine ödülü ve dostluk fermanı vermişler. Sağolsun, çok teşekkür ederim. Ben biraz geç kaldım cevap yazmakta. O yüzden burayı okuyan tüm annelere ben de bu fermanı gönderiyorum. Hepinize çok teşekkürler !