Yiğit'in Günlüğü

Yiğit ve annesinin hayatından kısa kısa..

Boya

Aralık 11, 2010

Uzun zaman geçti resim yapmayalı. Doğrusu resimle seyirci olmak dışında fazla ilgim yoktur. Annem çok uğraştı kardeşimle benim resim yapmamız için ama bende yetenek yok işte. En son ilkokul-ortaokul civarında uğraştığım resimleri ve annemin bana yardım ettiğini hatırlarım. O günlerden hafızamda kalan pastel boya markası ise Monami. Bizim de monami marka pastel boyalarımız da vardı. Ben ısrarla kağıtlara boya yapmaya çalışırken, kardeşim ise duvar, kapı, masa gibi her yeri boyardı. Daha sonra silinebilir olması önemliydi, aynı zamanda zararlı kimyasal maddeler içermemesi.. 
Yiğit oğlum ise uzun zamandan beri boyalarla birlikte. Pastel boya, kuru kalem, sulu boya ve parmak boyası devamlı kullandığımız ürünler. Önce parmak boyası ile başladık, şimdi genelde pastel ve sulu boya ile devam ediyoruz. Yiğit bazen boya kitaplarını, bazen boş kağıtları ama en çok duvarları, parkeleri ve aynaları boyamayı seviyor. Evin her yeri boya oldu desem doğrudur. Neyse ki temizlemek mümkün. Çocuklar için yaratıcılık, hayal gücü ve ince motor kabiliyetlerini geliştirici yeri olan boyama bizim için önemli bir faaliyet.
Not. Bu yazı Yiğit'in halasından gelen Monami pastel boyaların ve posta kutuma gelen Monami tanıtım mailinin denk gelmesi üzerine yazılmıştır. Monami pastel boyaların yanında kuru boyalar da satılmaya başlanacakmış. Yeni yılda çocuklar için en güzel hediye seçeneklerinden biri de bence boyalar.
Not2 . Yukardaki 2. resim Yiğit boya çalışmaları yaparken, Hacettepe FTR bölümünde çekilmiştir. 

32 aylık

Aralık 06, 2010

33 aylık oldu neredeyse bizim oğlan. Güya ben bir zamanlar şu ay şu kadar kilo, boyu bu kadar diye bir bir yazardım. Ne zamandır bu rakamları fazla detaylı takip etmemeye başladım. En son 2.5 yaş muayenesinde ' hımm biraz kilo kaybetmiş' demişti doktor oysa ki. Sonra tahminen 1 ay sonra baktığımda yeniden kilo aldığını gördüm ve fazla sorun yapmadım. Bir de demir şurubu meselesi var. Bir süredir veriyorum ama resmen kabızlık yapıyor. Bu arada genel kontrol için kan verdik ama ne kadar zor oldu Yarabbim! Çocuklardan kan almayı bilen sevimli hemşireler olsa her yerde. Bu iş böylesine zor olmasa keşke. Kan verirken ben talasemi taşıyıcılığı için ekstra test istedim. İstemez olaydım! o iki damla kanı almak öylesine zordu ki :-( Ben talasemi taşıyıcısı olduğum için oğlum da % 50 ihtimalle taşıyıcı olabilir.
Kasım 2010 diğer yıllardan farklı olarak son derece güneşli geçtiği için bizim de vaktimiz güneşi takip etmekle geçti. Bahçedeki kuru yaprakları topladık , kestane pişirdik, nar yedik. Yiğit ayvayı ve narı çok sevdi, ayva ve kabak tatlısından ise hoşlanmadı. Genel olarak tatlılarla arası yok. Sadece ve sadece çikolata olsun, başka tatlı olmasa da olur ! Bayramdan kalma çikolata alışkanlığını sürdürmek istedi, ama ben sınırladım. Bıraksam tüm öğünlerde çikolata yer, hiç bıkmadan hem de! Bir de mantıyı geç keşfetti, ama bayıldı :-)

Geçtiğimiz günlerde anaokulu aramalarım ise devam etti. 3 yaşını doldurmadan kreşi - en azından şimdilik - düşünmüyoruz. Çankaya/Yıldız/Oran civarında tam olarak 10 (on!) yuva gezdim. Hepsinin kendine göre farklı eğitimi ve yöneticileri var. Gördüklerim ve gezdiklerim neredeyse bir cilt olacak ama sonunda karar verebildim. 2 yer var şimdilik düşündüğüm. Gerçekten şimdiden yuva konusunda bu kadar zor karar verebiliyorsam, yarın okul konusunda ne yapacağımızı ise hiç bilemiyorum!