Yiğit'in Günlüğü

Yiğit ve annesinin hayatından kısa kısa..

l'autunno

Ekim 16, 2010

Eskiden ben mevsimlerin çok farkında değilmişim galiba. Ya da biz çocukken mevsimler tam olması gerektiği gibiydi. Kışları çok kar yağar, yazın deniz kenarında güneşin ve denizin tadı çıkarırdık. Mevsimler mi değişti yoksa biz mi değiştik bilemiyorum. Yazın artık çok sıcak, kışları da ayaz ama kar yok. İlkbahar ve sonbahar neredeyse yok gibi. Ekim ayının tam ortasındayız. 2010 yılının Ekim ayı çok da uzun. Tam 5 cuma, 5 cumartesi ve 5 pazar günü var. Muhteşem! Peki biz bu güzel günleri nasıl değerlendiriyoruz? O kadar çok yağmur yağıyor ki, yağmurdan nasıl kaçsak diye teoriler üretmekle geçiriyoruz. Günün yarısı hava karanlık. Bir zaman önce gittiğim bir İskandinav ülkesinde nasıl uzun saatler karanlıkta yaşadıklarına hayret etmiştim. Geceleri genelde içiyorlar, erkenden yatıp erkenden kalkıyorlardı. Evlerin içi devamlı aydınlatılıyordu. Güneş azıcık göründüğü zaman kendilerini parklara atıyorlardı. Sanıyorum böyle giderse biz de güneşe hasret kalacağız.
Mevsimler geçerken ,Yiğit oğlum ise büyümekle çok meşgul. Yağmur sonrası çıkan salyangozlarla ve bahçedeki kedilerle meşgul. Yeni oyuncaklar, yeni yerler ve yeni insanlar son derece merak uyandırıyor onda. Çok merhametli ve duygusal bir çocuk. Fiziksel olarak biraz düşük, zihinsel olarak son derece yüksek bir kapasiteye sahip olduğunu gözlemliyorum. Arabalara karşı müthiş bir ilgisi var. Uzaktan kumandalı, sürtmeli, akülü her türlü araba ilgi alanı içinde. Evden elinde bir arabayla çıkıyor ve onu yanında taşıyor.
Mevsimler yanımızdan geçip giderken ben de farklı ruh haline bürünüyorum. Bir gün açık, bir gün kapalı! Güneşli yaz günlerinin hayaliyle sonbahara merhaba diyorum...