Yiğit'in Günlüğü

Yiğit ve annesinin hayatından kısa kısa..

Yeni Yıl

Aralık 30, 2011

Yiğit ve annesi 2011 yılına veda ederler. 2011 yılını Yiğit ne kadar sevdi tam olarak bilinmez ama annesi için biraz karışık biraz düzenli, biraz güzel, biraz da güzel geçti. Yiğit anne ve babası ile birlikte Çankaya civarındaki evlerini bırakıp GOP civarında yeni bir eve taşındı. Yeni arkadaşları oldu, yeni parka kavuştu. 3.5 yaş itibarı ile ilk defa 2 tekerlekli bisiklet ile tanıştı. Yardımcı tekerlekleri olan ilk bisikleti yeşil renkliydi. Sonra yeşili istemedi, mavi bisikleti ve kaskı ile basketbol sahasında bisiklet turlarına devam etti. Çok sevdi bisikletini. Yılın son aylarında yeni bir fizik tedavi merkezi ile tanıştı, yeni fizyoterapistleri oldu. Yazın sadece ağustos ayında Bodrum'da denize girdi. Kollukları ile yüzmeyi iyice öğrendi, çok ilerledi. Geçen sene eski eve yakın olan yuvaya başladı, yaza kadar bir kaç ay devam etti. Bu yuvayı sevdi. Eylül ayında yeni taşındığımız yere çok yakın yeni bir kreş denemesi oldu. Bir hafta sonunda çok hasta oldu, 5. hastalık olarak teşhis edildi. Uzun süren iyileşme süreci sonunda bu yuvaya tekrar gitmeyi kesinlikle istemedi. Kreş süreci bahara ertelenmiş durumda. 
Yaz sonrasındaki en hareketli günler Eylül ayında taşınma sırasında yaşandı, evde tam olarak yerleşme ancak yıl sonuna doğru tamamlanabildi. Kalan eksikleri de 2012 yılında bitirmeyi ümit etti. 
2011 yılına veda ederken, 2012 yılından her şeyden önce sağlık bekledik. Daha az hayal kırıklığı ve üzüntü, daha fazla coşku ve sevinç düşledik. Tüm çocukların sağlıklı  olduğu günler hep bizimle olsun istedik. 2012 bize ve tüm sevdiklerimize sağlık, huzur ve mutluluk getirsin. 2012 girerken nar yanımızda olsun, bereketli günler bizimle olsun!
Not. Fotoğraf Yiğit 'in kuzeni Doğu'ya aittir .

hayat

Aralık 03, 2011

Hayat çok hızlı geçiyor Yiğit oğlum. Seninle birlikte biz de büyüyoruz, en azından ben öyle hissediyorum. Ne zaman ne yapacaksın diye merakla beklemedeyim. Uzun zaman boyunca konuşmayan bir çocuk olarak, 3 yaşından beklenmedik cümlelerin beni hayretlere düşürmeye devam ediyor. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zamanı son derece yerinde kullanıyorsun. Sanki 3.5 yaşında küçücük bir çocuk gibi değil de genç bir delikanlı var karşımda zannediyorum. Yeni taşındığımız eve henüz alışamadın, eski evimiz daha güzeldi diyorsun halen. Buradaki bahçede günlük olarak parka çıkmayı çok seviyorsun. Yeni arkadaşlar edindin kendine. En sevdiğin o kız arkadaşla elele tutuşup bakkala bile gidiyorsunuz. Sarı yaprakların arasında yuvarlanıp koşturuyorsun. Halen öğlen uykuların devam ediyor. Bazı günler gündüz uyumadan akşamı bulabiliyorsun ama gündüz uykularına ihtiyaç duyuyorsun çoğunlukla. Sabah saat gibi 7-7.30 gibi uyanıyorsun. Hemen başucundaki boya kalemleri ile resimlerine başlıyorsun. Bu aralar kesme, yapıştırma ve her yeri boyama üzerine çalışıyorsun. Hafızan çok iyi. Harfler ve sayılarla da aran çok iyi. Ne kadar harfi ve sayıyı tanıdığını görünce hayretler içinde kalıyorum. Otobüslerin numaralarını soruyor ve öğrenmeye çalışıyorsun. Ben bunlar için çok erken olduğunu düşünüyorum aslında. Okulda bunları nasıl olsa öğrenirsin. Keşke sadece legolarla oynasak, kesme yapıştırma yapsak, boyalarla resimler yapsak. Ne kadar güzel olurdu değil mi?

Taşınma

Kasım 10, 2011

Eylül 2011 tarihi itibarı ile taşındık.5 yıllık evlilikte 3. evimiz. Önemli olan sonunda kendi evimize taşınmış olmamız bence. Daha önceki evlerde yaptırdığımız perdeler, dekorasyon, raflar, gardrop sil baştan yeniden yapılmak zorunda. Zorlu bir süreç oldu. Çok ani karar verdik, hiç düşünmediğim bir yere, GOP sırtlarına taşındık. Arabamız olmazsa ulaşım oldukça zor. Semt olarak çok iyi bir yer. Çankaya civarında ne zamandır unuttuğum, simitçi, sucu, sütçü, tüpgazcı, AOÇ ürünleri vs ne ararsam burada var. Bir tek Yiğit'in kreşi konusunu halledemedik. Etrafta devlet lojmanları,askeri lojmanlar ve Belediye parkı var. Sitenin parkını ilk gördüğüm zaman beğenmiştim, oyun parkı geniş, bol çocuk var ne güzel. Unutmuşuz böyle gürültüyü ne zamandır. Harekette bereket varmış. Sitenin içinde kuaför, market, manav, eczane de olunca hayat daha rahat. Yiğit parkta kendine yeni arkadaşlar edindi.
Sonbahar günleri hızla kışa dönerken biz de yeni hayatımıza alışmaya çalışıyoruz.

Neredesin?

Ekim 06, 2011

Ben Bodrum resimlerini ve yazılarını ekleyene kadar sonbahar geldi bile. Anlatmak isterdim uzun uzun, neler yaptık yaklaşık 1 ay süren uzun deniz tatilimizde. Yiğit artık Bodrum denildiği zaman 'anneanne yanına gidelim, ama pegasusla gitmeyelim 'diyecek kadar yerlerin farkında. Yanında yaptığım eleştirilerde çok çok dikkat etmem gerekiyor, yoksa benden aynen kopyalıyor duyduklarını. Bir kişi veya yerle ilgili olumsuz bir eleştiri yaptığım zaman duyduklarını hafızaya kaldırıyor, sonra da zamanı gelince hemen çıkarıveriyor ortaya.
Bodrum yine klasik bir yazlık tatili oldu. Anneanne konforu, yemeklerin güzelliği ve göl gibi denizle birleşince rahat ve sakin bir tatil yaptık. Arabayla gitmediğimiz için fazla gezmedik.Ama yine Yalıkavak, Yahşi, Bitez, Gümbet, Bodrum merkez ilgi alanımızdaydı. Ağustos sonundaki bayramda gelenler genelde soğuk havadan yakınsalar da, Eylül ayı Bodrum'da muh-te-şem! Etraf sakin, huzurlu, yeşil bir doğa (yarımadanın kuzeyi) ve masmavi bir deniz. Hatta bayramın son günü Bodrum'da Mazhar- Fuat-Özkan konserine bile katıldık!
Yiğit yüzme konusunda daha iyi. Kolluklarla olmak üzere, sırtüstü yüzebiliyor, kulaç atma yolunda ilerledi.
Bundan sonra tatil planlarımızı yaparken Bodrum'da Eylül ayını özellikle dikkate almaya değer buldum.

Bodrum Bodrum diye

Ağustos 20, 2011

2008 yılından bu yana, yani 4 yazdan beri Torba'dayız. Anneanne dede evinde. Otel tatilleri kısa oluyor, yazlık tatili uzun. Bu yaz tatil yapar mıyız ne zaman nasıl yaparız derken benim ufak bir kaza geçirmem yüzünden zorunlu bir tatile çıktık. Kısaca evde düştüm ve kaburgamda 2 adet çatlak var. Filmler, ultrasonlar derken raporlu olarak eve geri döndüm. Sonra da macera dolu Bodrum yoluna çıktık. Uçak ayrıca bir serüven oldu. Bilet bulmam zor oldu, Anadolu Jet yerine Pegasus ile uçmak zorunda kaldık. Her şeye ama her şeye ekstra para istemeleri yüzünden sinirleniyorum. Ekstra bagaja ekstra para, yemek ekstra para, su ekstra para derken uçak biletinden fazla ekstra para .  Bavulları ve puseti yükledik, bindik ve yola çıktık. Sonrası tam bir karmaşa. Kalkışta ayrı , inişte ayrı serüven.  O kadar çok sallandık ki anlatamam. Meğerse o gün fırtına varmış. Rüzgar yüzünden uçak bir sağa bir sola sallandı. Yiğit inerken önce kulağım diye ağlamaya başladı. Sakız verdim, hadi hep beraber çiğneyelim dedim. Bir yandan da uçak bir sağa bir sola sallanıyor. Yiğit delikanlı inerken elimi tuttu ' anne korkma' dedi!. İndikten sonra da ' heyo başardık !! ' diye öndekilerle çak yaptı!
Sonunda deniz, güneş ve sahile kavuştuk. Deniz günlerimiz hızla başladı.  Bu arada, annem de sahilde ufak bir kaza geçirdi. Macera dolu Bodrum günlerimiz devam ediyor.

Doğum günü

Ağustos 11, 2011

Haziran ve temmuz geçen sene olduğu gibi bol yağmurlu idi. Ankara'da olduğumuz için bozkırın nimetlerinden faydalandık. Tüm bahçeler,parklar, çimenler bizimdi. Yiğit bolca dışarıda vakit geçirdi. Hatta eve gelmedi tüm gün. Termosta içecek, parkta salıncak, kovalar küreklerle bahçedeydi. Anne ise cumartesi dahil mesaideydi. Anneyi aradı sordu ama sonra da alıştı Yiğit. Ben alıştı zannettim veya. İlk zamanlarda ağlayan Yiğit , sonraları ağlamaz olmuştu ya, daha ne olsundu. Aslında küçük çocuklar sadece duruma adapte oluyorlardı, istedikleri bir durum değildi bu. Sonradan Yiğit 'anne sen işe gitme, baba gitsin, para bize yeter diyecek ' durumun farkında olduğunu gösterdi. Temmuz ayı da Yiğit ablayla bahçede, anne işte şeklinde geçti.
Kuzen Ata'nın doğum gününden bir resim. Yiğit  Eskişehir yolu civarından geri dönerken, ' palyaço abla neden benim yüzümü boyamadı' diye dakikalarca ağladı. 3 yaşına kadar 3-5 kelime ile konuşan çocuk, 3-3.5 yaş arasında tüm zamanları da doğru kullanarak konuşmaya başladı. Anne hayretler içindeydi.

Karmaşa

Ağustos 07, 2011


2011 karışıklık yılı oldu benim için. Hareket, bereket, kaza, iş güç, ev arama,ev alma ,yorgunluk, okula başlama, yüzme dersleri, at vs derken liste uzayarak gidiyor. Sırayla anlatmam lazım. Kafam her zaman karışıktır benim. Tüm işleri güçleri sıraya sokmak lazım. En baştan başlayalım. Yiğit kısa süreli bir okul deneyimi yaşadı. Yarım gün de olsa, onun için de, benim için de büyük bir deneyim yaşadık. Eve en yakın okul en iyi okuldur dedik. Ben veya babası okula bırakacak, öğlen ablası gelip okuldan alacak şekilde program yaptık. İlk günler zor geçti. Ben Yiğit'in sınırlı fiziksel aktivite kapasitesinden dolayı endişe dolu günler geçirdim. Endişe edilecek bir durum yoktu. Her şey benim kafamda ve konuda tecrübeli bir okul ve öğretmen ile kolay halledilebilecek düzeyde idi. Gerekli bilgiler aktarıldı, Yiğit okula sorunsuz bir şekilde devam etti. Tek derdimiz okulda yemek yemeyi ret etmesi idi. Bunu da sorun yapmadık. Ev yakındı, evde yiyebilirdi. 2 ay sonunda az da olsa yemek yemeye başladı. Neredeyse tüm aktivitelere katıldı, yeni arkadaşlar edindi.
Hastalıklar yüzme ve pony dersleri başladığı zaman başladı. Sol kolunu iyi kullanamasa da, Yiğit yüzmede 3 yaş gurubunun en iyisi  ve cesaretlisi idi. Spor hocaları Yiğit'in yüzmedeki başarılarını  anlattıkça sevindirik oldum.. Geçen yaz Yiğit'i neredeyse 2 ay boyunca denizde yüzdürmem işe yaramıştı. Tek derdim, İncek civarına servisle gidip gelmeleri idi. Haberim olmadan gidilen at dersi ise Yiğit'i de beni de fena halde hırpalamıştı. Ne kadar yararlı olduğunu bilsem de, Yiğit'in yorgunluktan halsiz olduğunu gözlemeye başladım. Yemek yemez, uyuyamaz iken ateş ve öksürük de başlayınca yüzme derslerine ara vermek zorunda kaldık. Biraz ara vermek gerekiyordu.
Dönem sonunda ise bazı yuvalarda olduğu gibi yıl sonu gösterisi yapıldı.

tatilsizlik

Haziran 28, 2011

Ne zamandır yazdım, yazacağım derken yine zaman hızla ilerledi. Haziran sonuna geldik ve halen Ankara'yı bekliyoruz. Hava soğuk, hatta serin diyebilirim. İş durumu belirsizliğini koruduğu için ne zaman nasıl tatil yaparız bilemiyorum. Yiğit'le birlikte benim de Bodrum'a gitmem gerekiyor. Annemler Yiğit'e tek başına bakamıyorlar, babasının tatil planları da yok. Ben gidersem tatil olacak, ben gidemezsem olmayacak şeklinde tuhaf bir durum bizimki. Bunu kendime dert etsem mi etmesem mi bilemedim. (cevap, evet tatil yapmamız lazım!) Yiğit'in kreşinde temmuz-ağustos aylarında yüzme ve atlı spor programları da var. Yiğit'in özel durumundan dolayı onu tamamen öğretmenlere emanet etme konusunda da  kararsız kaldım. Ben böyle kararsız kalmaktan hiç hoşlanmıyorum aslında. Kendim için değil ama Yiğit konusunda en iyisi olsun istiyorum. Tüm annelerin istediği gibi.
Bu arada neler yapıyoruz diye düşünüyorum. Ev arıyoruz, ev satın almak istiyoruz. Bahçesi olsun, site içinde olsun istiyorum. Çocuk oyun alanı olsun, yeşil alanı olsun istiyorum. Şimdi oturduğumuz yere yakın olsa ne iyi olur, istiyorum da istiyorum sanki istemekle olacak her  şey :-)
Not. Uzun yıllardır beklediğim IKEA Ankara sonunda geldi ve ben ilk ürünü Yiğit için satın aldım. Burada IKEA çocuk sandalyesi http://www.ikea.com.tr/urundetay/90146456/ingolf_mama_sandalyesi.aspx

haziran yağmuru

Haziran 16, 2011

Yağmurla gelen haziran günleri beni de darmadağın etti. Ne devam eden doktora dersime konsantre olabildim, ne Yiğit'in yeniden başlayan yuva günlerine , ne de 3 yaşın getirdiği konuşma dolu günlere. Farklı düşüncelerle başladığım yeni şirketten umduğumu bulamadım, doğrusu hayal kırıklığı içerisindeyim. Küçük insanların küçük hesapları karşısında şaşkınlığım yerini bugünlerde kızgınlığa bıraktı. Herhalde bu gidişle ruh ve sinir sağlığımı korumak açısından değişiklik yapmak zorunda kalacağım. Ara verdiğim zamandan bu yana iş hayatı hiç değişmemiş, ama ben herhalde anne olduktan sonra daha bir saf olmuşum. Küçük hesapları ,çıkar çatışmalarını   göremez olmuşum, anlamaz hale gelmişim. Her bireyi kendim gibi zannetmişim. Çok ama çok yanılmışım ben. İş-ev arasında koşmak eskisi kadar heyecan verici bir aktivite olmaktan çıkmış . Oğlumun daha dün yuvada gerçekleşen mini gösterisi bana her şeyden daha çok heyecan verir hale gelmiş. 
Bu stres dolu günlerin yağmurla birlikte akıp gitmesi dileğim. Yiğit oğlanın benimle paylaşacak ne kadar çok şeyi olmuş bu kısacık zamanda. Hepsini sırayla paylaşmak istiyorum, birazcık beni gülümsetecek şeylere ihtiyacım var benim...

mayıs sonu

Mayıs 24, 2011

Uzun zaman ara verdikten sonra tam zamanlı ofis hayatına geri döndüm. Yabancı bir firmada çalışıyorum. Hamilelik , doğum ve sonrası derken tam 3 yıl boyunca Yiğit ile birlikte evdeydik. İlk 2 yıl sadece ben baktım oğluma, 2 yaşından sonra ise yanımızda bir ablamız vardı. Onunla birlikte iyi vakit geçirdiklerini gördükten sonra ben de iş hayatına geri döndüm. Tabii ben baktım diyorum ama babasının da çok emeği geçti. O olmadan benim gibi bir acemi için annelik serüveni çok zor olurdu. Anneanne faktörü de çok önemli. En güzel yemekleri her zaman onun elinden yedi, katı gıdaya geçerken annemin çok faydası oldu, bana cesaret verdi.  Şimdi bile her gün anneanne yemeklerini sorar, ' ben anneanne mamasını çok sevdim' günlük cümlelerinden biridir. Özellikle annemin sebze çorbaları, et yemekleri ve mutlaka makarnası özeldir !
Ev-ofis arasında çok zorlanmadım aslında. Ama Yiğit'in yuvaya başlaması biraz zor oldu. Halen de tam olarak başladık demek zor. Bir hafta gitti, ateşlendi geri geldi. Uzun bir zaman hastaydı. 36 aylık olana kadar hiç antibiyotik almayan oğlum, ilk defa bu ilaçla tanıştı. Tam iyileşti, yuvaya geri döndü, haftanın bitiminde yine hastalandı. Şimdi de evde ve öksürük devam ediyor. Bu sene gelmek bilmeyen bahar da etkili oldu sanırım. Bir sıcak, bir soğuk derken hepimiz hasta olduk. Lütfen, bu bahar ve yaz gelsin artık!
Not. Resim Kuğulu parkında arabaya binmek isteyen , kuğular yerine arabayı tercih eden Yiğit oğlum :-)

Kelimeler

Mayıs 16, 2011

3 yaş büyümesini ben sanki yeni gördüm. Yoksa tüm gün görmediğim için bana çok hızlı mı büyüyor geldi bilemedim. Tek bildiğim Yiğit oğlum hızla büyümekte, hayata kendi bakış açısını katarak hızla ilerlemekte. Kendi istekleri olan minik adam. Yemeklerden mantı favorisi, çizgi filmlerden Sincap Alvin. Kreş maceralarımız kesintili olarak devam ediyor, yeniden kaldığımız yerden başlayacağız. Biraz daha zamana ihtiyacı var gibi gözüküyor. Son derece kararlı, öz güveni yüksek bir minik adam Yiğit. Bugünlerde en çok anneannesini seviyor, 'anneanne ben seni çok sevdim' diyerek ifade ediyor bunu. Bazı günler anne veya babasına kızıyor, ' ben seni bugün sev yok' diyerek anlatıyor duygularını. 2.5 yaşına kadar son derece sınırlı bir kelime dağarcığı vardı. 2.5-3 yaş arasında birden kelimeler hızlanmaya başladı. Ben merakla beklerken, ilk cümleler 36 ay civarında gelmeye başladı. İlk duyduğum cümlelere ben inanamamıştım. Şu anda bana ' anne bu pasta benim, sen git anneanneye başka pasta al' diyecek kadar uzun cümleler kurabiliyor. Duyduklarıma inanamıyorum, çok mutluyum. Her günü merakla bekliyorum, bugün ne diyecek diye. Güzelim mayıs ayında, yeni kelimeler bizi bekliyor !

yeniden

Nisan 22, 2011

Mart ve neredeyse  Nisan ayları geride kalmış baktım da. Artık 37 aylık oldu Yiğit oğlan. Mart ayı içinde 3 yaşını farklı yerlerde kutladık. Evde, halada, arkadaşlarla. ' İyiiii kiii doğdunn Yiğitt ' şarkısını öğrendi benim minik 3 yaşındaki oğlum. Mum üflemeyi de, pasta kesmeyi de tabii ki!
Blogların kapanmasından sonra DNS ayarları filan gibi şeylerle uğraşamam dedim. Soğudum blog dünyasından. Ne yazı yazmak istedim, ne de yazılanları okumak. Bugün tesadüfen gördüğüm bir yazıdan sonra deneme bir-ki yapayım dedim.. Aa blogspot açılmış!!
Mart ve nisan aylarını ne güzel geçirdik diyordum, Yiğit tam kreşe başladı, alışıyor diyordum ki, birden ateşlendi. Önce gece yarısı kusma ve ateşle başlayan durum, son 3 gündür inip çıkan ateşle devam ediyor. Ne onun keyfi kaldı, ne de bizim. Ben de babası da Yiğit ile birlikte gecelerimizi uykusuz geçiriyoruz.
İlk gece gittiğimiz Güven Acil servisinden boğazda bir şey yok, beta yok, idrar tahlili verin ile çıktık. 3 gün geçti ve halen ateş düşmeyince bugün babası yeniden doktora götürdü. Ayrıntıları tam öğrenemedim ama yine idrar tahlili istemiş doktor. Bizimki feryatlar içinde vermiyor tabii ki. 
Bu hastalık durumları tam da benim yeniden işe resmen başladığım haftaya denk geldi. Ne yapsam bilemedim. Bakalım ilerleyen günler neler gösterecek!?
Not. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu ve mutlu olsun!!

Kış sonu

Şubat 28, 2011

Kış ayı boyunca evde aktivite bulmak, oyunlar yaratmak ne zor. Bir süre sonra Yiğit hepsinden bıktı. Böyle zamanlarda en çok işimize yarayan dergilerden birisi de Boyut Yayınlarının Anaokulu Dergisi oldu. Geçen sene toplam 8 klasör ve her klasörde 12 dergi olarak toplam 96 dergiyi indirimli almıştım. Oyun bulamadığımız zamanlarda çok işimize yaradı. 3-6 yaş arası okul öncesi olarak hazırlansa da biz 3 yaşından önce de kullandık. Anlatıyoruz, oynuyoruz, sayıyoruz, yazıyoruz bölümleri çocukla birlikte bir yetişkinin rahat takip edebileceği şekilde hazırlanmış. Her sayıda sayılar, harfler, özel şekiller ve resimlerin olduğu çıkartmalar var. Biz çok faydasını gördük. Okul öncesi anaokulu dönemindeki çocuklar ve anne-babaların faydalanacağı bir eser.Rahmetli anneannem baharın gelmesini cemrelerin düşmesi ile beklerdi. 20 Şubatta havaya düşen ilk cemreden sonra birer hafta arayla suya ve toprağa cemreler düşüyor. Ben de hasretle yaza kavuşacağımız günleri bekliyorum. Evde çalışan ve aynı zamanda çocuklarına bakan annelerin işi gerçekten çok zor. Tüm zamanı çok düzenli olarak planlamak gerekiyor. Benim gibi plan program düşkünü olanlar için ise hayat zorlaşıyor. Keşke ben de her şeye çok rahat bakan, fazla takmayan insanlardan olabilseydim diyorum. Ama olamıyorum. Zamanı değerli olan her insan gibi önceliklerim var, olması da gerekli. Vakit nakittir, iyi değerlendirmek ve gerekli yerlerde kullanmak gerekli. Bu yazı nereye gidiyor derseniz, ben de bilmiyorum. Uzun zaman yazı yazmayınca, yenisi de bir orada bir buradan oluyor. Sonuç olarak bahara az kaldı, yaşasın!

ilk günler

Ocak 27, 2011

Doğum sonrası .O ana ait tek hatırladığım, karnımın üzerinde tonlarca yük varmış gibi ağrı olmasıydı. Hareket edemiyordum, kımıldayamıyordum bile. Genel anestezi sonrası uyanması zor iş. Kendime geldiğim kontrol edildi, hafızam yerindeydi. Odaya geldim ama benim bebeğim yok! Herhalde muayene yapıyor olmalılar diye düşündüm ama bir yandan da kendime gelmeye çalışıyorum. Annem geldi, bir de eşim Hakan. Bebek nerede diye sorduğumu hatırlıyorum. Hakan da geldi, bana gösterdiler, şimdi muayene etmeye gittiler dedi. Bir yerde bir problem var herhalde diyorum ama nedir? Anlamak zor. Erken doğum yaptım ya herhalde ondandır diye düşünüyorum. Bebeğimi muayene edip getirecekler diye düşünüyorum ama öyle olmadı. Yiğit oğlum muayene sonrası hastanenin Yenidoğan Yoğun Bakım Servisine alındı. Önce solunum cihazı, sonra da kuvözde kaldı. Bu arada, anne sütü de varla yok arası. Bana  hastane tipi bir süt sağma makinesi getirdiler. Önceleri devamlı, sonra 2-3 saatte bir devamlı uğraşıyordum ama süt ancak damla damla geldi. Devamlı pompalarla uğraşarak ancak bir kaç ay kadar anne sütü verebildim. Yiğit sadece biberonla  süt aldı. Az zaman anne sütü almasına kendime çok dert ettim. Aylarca uğraştım ama bir yere kadar gitti. Bebek kendisi almayınca devamı zor.
Ben hastanede 2 gece kaldım, Yiğit oğlum kuvözde toplam 12 gün kaldı. Bu arada, biz her gün gidip gelerek süt vermeye devam ettik. Yiğit ile ilgili olarak kadın doğumcu ve çocuk doktorlarıyla devamlı görüştük. Yiğit ilk doğum anında -haftasına göre- düşük ağırlıklı olarak doğmuştu. Bu durum maalesef bize beraberinde farklı sorunlar getirdi. İlk anda kan şekeri düşük olduğu için muayene edilmiş, sonra solunum desteğine başlanmıştı. Bir yandan da kan değerlerinde düşüklükler vardı. Özellikle trombosit rakamları. düşüktü. Tedaviye Yoğun Bakım Ünitesinde devam edildi. Bu kan değerleri düşüklüğü, maalesef beynin sağ tarafında minik kanama noktaları oluşturdu. Sağ tarafta oluşan problemler de vücudun sol tarafını etkileyici sorunlar yarattı. 
Yiğit vücudunun sol tarafını, sağ tarafı kadar aktif bir şekilde kullanamıyor.( sol hemiparezi )İlk 6 ayda fark edilmeyen bu durum, zamanında oturamaması, zamanında emeklememesi, sol elini yumruk şeklinde kasması şeklinde daha belli olmaya başladı. Çocuk doktorları açısından bu durum fazla önemli değildi. Benim için ise çok çok önemliydi. İlk olarak arkadaş tavsiyesiyle gittiğim fizyoterapist durumu açıkladı.  Panik içindeydim. Çocuk nörolojisi uzmanı doktor Yiğit'i görmeliydi.  Biri çocuk doktorumuzun önerisiyle Güven Hastanesinde, diğeri ise Hacettepe'li profesör iki doktor ayrı ayrı muayene etti. Beyin tomografisi çekildi. Sonuçlar, ilk andaki durumu doğruluyordu. Sırasıyla bir Fizik Tedavi Doktoru ve iki ayrı fizyoterapist ziyaret edildi. Sonuç olarak Yiğit'in hafif bir sol tarafını kullanma sorunu vardı. Fizik tedavi seanslarına hemen başladık.
Yiğit şu anda çok iyi. Hacettepe Üniversitesinde FTR seanslarımıza devam ediyoruz.Her türlü fiziksel aktiviteyi hayatımıza kattık. Yazın 2 ay boyunca denize girdik. Biliyorum ki benim Yiğit oğlum, adı gibi güçlü, yiğit bir delikanlı olacak!

yeni yıl

Ocak 13, 2011

33-34. haftaya kadar aslında her şey normaldi. Başlangıçtan itibaren iyi geçmişti hamilelik sürecim. İlk 3 ay içinde sadece fazla kilo almıştım, devamlı midem kazınıyordu. Ne yesem diye bakınıyordum. Daha sonrası için arada bulantı ve kusma olsa da, normal hayatıma devam etmiştim. Neredeyse son dakikaya kadar da araba kullandım, gezdim, dolaştım. Bütün doktor kontrollerim, 2'li ve 3'lü testler, gebelik şeker testi, tüm idrar ve kan testleri, ayrıntılı ultrason ve hatta yaşım dolayısı ile istenen amniyosentezi bile yaptırmıştım. Bebek çok şükür  sağlıklı idi. Sadece son kontrollerde devam eden bir idrar enfeksiyonu ve amniyo sıvısının azalması dikkat çekiyordu. İdrar enfeksiyonu için doktorun verdiği antibiyotiği almaya başlamıştım. Enfeksiyonu geçiremedik.. Su içmek bana zor geliyordu. Günlük 1.5 litre hatta daha fazla su içmemi devamlı söyleyen doktoru dinleyerek, su şişesini önüme koymuş, içiyordum. Midem bulanıyordu ama içmek zorundaydım. 
Son kontrollerin birinde doktorum içeri girdiği anda suratı asıldı. Daha muayene etmeden 'çok sert bu karın' dedi. İçerde sıvı hızla azalıyordu. Muayene ve ultrason sonrasında NST' lere bağlanmaya başlamıştım. Bebek çok az hareket ediyordu. Daha doğrusu yeri daralmıştı ve az hareket edebiliyordu. Şeker veya çikolata yiyerek hareketlerini takip ediyordum. Bir yandan da endişelenmeye başlamıştım doğrusu. Hani her şey normaldi?
37. haftaya kadar gelebildim. Son hafta içerisinde yaklaşık 3  kilo doğması beklenen bebekle ilgili doktorun endişeleri artmaya başladı. Doçent, cerrah ve klinik şefliği yapmış olan, son derece tecrübeli bir doktordu. Onun gözlediğim endişesi beni de endişelendiriyordu. Neden, ne olmuştu? 'Bebeğin anne karnında gelişimi yavaşladı'  dedi son kontrollerin birinde. ' Bu hafta içinde bebeği sezaryenle alıyorum' dediği anda ben de ' ama daha 37. haftadayız, ne olur biraz daha bekleyelim' diyerek ağlamaya başladığımı da hatırlıyorum. Daha ben hamileliğimin bitmesine hazır değildim, daha da önemlisi minik bebeğim daha dünyaya gelmeye hazır değildi. Daha erkendi. Hani hamilelik 40 hafta sürüyordu? ' Bebeğin gelişimi yavaşladı, kilo almıyor, amniyo sıvısı azaldı, daha fazla bekleyecek zamanımız kalmadı' dedi. Ertesi gün bebeğin akciğer gelişimine ve solunumuna yardımcı olacak bir iğne oldum. Bu iğnenin kortizonlu olduğunu sonradan öğrendim. 
Bir gün sonra yani 37. hafta 5. günde sabah 07.00'de hastanedeydim . Hemen ameliyata alındım. Kendi doktorumla birlikte bir kadın doğumcu daha, bir anestezi uzmanı, iki hemşire vardı. Önce belimden zorlanarak 
epidural yapıldı. Ben önceden narkoz etkisi ile uyumadığımı, diş tedavisi için bile zor uyuştuğumu söylemiştim aslında. Bekledik. Bacağımın birini oynatabiliyordum. Uyuşmadığımı görünce, genel anesteziye geçildi. En son hatırladığım çok üşüdüğüm, titrediğimdi.
Uyandığımda, sezaryen bitmiş, beni yukarı odaya çıkarıyorlardı. Yiğit oğlum 13 Mart 2008 Perşembe günü sabah saat 08.21'de, sezaryen ile doğmuştu. Yiğit 2135 gr ve 45 cm olarak Ankara'da dünyaya geldi.